Birini gerçekten sevdiğimizde neden bazen ondan uzaklaşırız?
Bir yandan yakınlık ister, diğer yandan tam o yakınlık kurulduğunda içimizde bir geri çekilme hissederiz. Bu çelişki çoğu zaman sevilmekten korkmak değil, yakınlıkta kaybolmaktan ya da o yakınlıkta boğulmaktan korkmakla ilgili olabilir.
İnsanın ruhsal yapısı geçmiş deneyimlerinin izlerini taşır. Geçmiş deneyimlerimizde sevgi aynı zamanda incinmek, reddedilmek ya da görmezden gelinmek anlamına geldiyse yetişkinlikte sevgiye yaklaşmak aynı anda hem özlem hem de tehdit hissini uyandırabilir.
Bu yüzden bir yandan bağ kurmak isterken diğer yandan o kurduğumuz bağdan ötürü boğulmaktan korkarız.
İlişkilerde bu durum, “başta çok seven ama hemen soğuyan”, “yaklaşan ama sonra uzaklaşan” bir döngüye dönüşebilir. Aslında burada kişi ilişki kurduğu kişiden kaçmaktan ziyade yakınlığın kayıp getireceğine dair eski bir korkusunu yeniden yaşantılamakta olabilir.
Yakınlık korkusunu aşmak, her yakın ilişkinin tehdit eden bir zeminde olmadığını içselleştirebilmekle mümkündür. Bu durum etik sınırlar ve çerçeve içerisinde doğru bir terapistle kurulan ilişkiyle içselleştirilerek zamanla günlük yaşamdaki ilişkilere entegre edilebilir. Özetle; yakınlaşmak, kaybolmak değil; iki ayrı insanın birbirine temas edebilme cesaretidir.
Yazar: Klinik Psikolog Emine Kıyga
